22 Haziran 2010 Salı

Lord of War




Yönetmen : Andrew Niccol
Oyuncular : Nicolas Cage,Jared Leto,Bridget Moynahan
Yıl : 2005
Maliyet :42 milyon$
Hasılat :72,5 milyon$


FİLME DAİR

(Savaş Tanrısı)


"There are two types of tragedies in life. One is not getting what you want, the other is getting it..."
Hayatta iki tip trajedi vardır. Biri istediğine sahip olamamak diğeri sahip olmaktır.



"There are over 550 million firearms in worldwide circulation. That's one firearm for every twelve people on the planet. The only question is: How do we arm the other 11?"
Şu anda Dünyada dolaşan 550 milyon ateşli silah var. Bu da her 12 kişiden birinin silahlı olduğunu gösterir. Şimdi sorulması gereken: Geri kalan 11 kişiyi nasıl silahlandırabiliriz?



Dünya kime miras kalacak biliyor musunuz? Silah tacirlerine.
Çünkü başka herkes birbirini öldürmekle meşgul.
Hayatta kalmanın sırrı bu.




Soğuk savaşın sonundan beri Kalaşnikof
Rusların en büyük ihracat maddesi olmuştur.
Ardından votka, havyar ve intihar eğilimli yazarlar gelir...




Duvar yıkıldıktan sonra sadece Ukrayna'dan
otuz iki milyar dolar değerinde silah çalındı ve başkalarına satıldı.




Dil öğrenmeye yatkınımdır,ama kısa süre içinde en iyi konuşanın
dolarlar,dinarlar, drahmiler, rubleler, rupiler ve elbette sterlinler olduğunu öğrendim...

Kaç araba satıcısı işinden bahsetmeyi sever? Ha?
Kaç sigara satıcısı?
Her iki ürün de her yıl benim işimden çok insan öldürüyor.
En azından benimkinin,bir emniyeti var.



Hayallerindeki kadınla birlikte olmanın şöyle bir sakıncası vardır: gerçeğe dönme eğilimindedirler..




Gerçekten günümüzde yaşayan ve kendilerine lider diyen en iğrenç ve acımasız insanlarla çok yakın ilişkilerim var. Ama o adamların bazıları senin düşmanlarının düşmanlarıdır. Ve dünyadaki en büyük silah taciriysen, ki kendisi patronun olan Birleşik Devletler başkanıdır ve kendisi her gün benim bir yılda yaptığımdan daha fazla satış yapar, bazen silah üzerinde parmak izinin bulunması utanç verici olur. Bazen silah satmanın hoş olmayacağı güçlere silah satarken benim gibi serbest çalışan kişilere ihtiyaç duyarlar. Yani sen bana kötü diyorsun dostum ama, ben gerekli bir kötüyüm.



"İnsanın çok kızdığında ve çok zevk aldığında ana diline dönmesi gerçekten gariptir…"
"Bir silah kaçakçısı için barıştan daha pahalı bir şey yoktur."
"En başarılı ilişkilerden bazıları yalan ve aldatma üstüne kurulur."
"Kurşunlar oylardan daha çabuk hükûmet değiştirir."

P.S " Never go to war,especially with yourself " Asla savaşa girme,Özellikle de kendinle...

19 Haziran 2010 Cumartesi

21 Grams




Yönetmen : Alejandro Gonzalez Inarritu
Oyuncular : Sean Penn,Naomi Watts ,Benicio Del Toro
Yıl : 2003
Maliyet :20 milyon$
Hasılat :60 milyon$
2 oscar adaylığı

FİLME DAİR

(21 Gram)

How many lives do we live? How many times do we die?
Kaç hayat yaşarız?Kaç kez ölürüz?



- Annen öldüğünde, üstesinden gelemeyeceğimi düşünmüştüm.
Tüm dünya üzerime yıkılmış ve bir daha asla kalkamayacakmış gibi hissetmiştim.
Ama hayat devam ediyor, tatlım.
-Annem öldüğünde ne düşünmüştüm biliyor musun?
İnsanlarla yeniden nasıl konuşabildiğini anlayamamıştım.
Eskisi gibi nasıl gülebildiğini.
Bizimle nasıl oynayabildiğine anlam verememiştim.
Hayır hayır, bu bir yalan.
Hayat devam etmiyor...




"Life has to go on Jack. With or without God."
Hayat devam etmeli, Jack. Tanrı olsa da, olmasa da...




Doctor: Peki. Sana karşı açık sözlü olacağım, Paul.
Taşıdığın kalp yakında pes edecek.Başka bir kalp bulana kadar hastanede kalman gerekiyor.
Paul: Benden yeni bir kalp beklememi istiyorsun.
Doctor: Başka seçeneğimiz yok.
Paul:Bunu yapamam. O odada kapanıp başka birinin daha ölmesini bekleyemem.
Yapamam. Bekleyemem.
Doctor:Kalp yetmezliği tehlikesiyle karşı karşıyasın, Paul.
Düşündüğünden çok daha erken ölebilirsin.
Paul:Sana bir şey soracağım. Ve bana dürüst olmanı istiyorum. Olur mu?
Hastaneye yatarsam kurtulacak mıyım?
Doctor:Bunu garanti edemem.Ama hastaneye geri dönmezsen kendini korkunç bir ölüme mahkum etmiş olacaksın.Kalbin çalışmayacak.Oksijensiz kalıp öleceksin.
Bu berbat bir ölüm şekli, Paul. Hayal edemeyeceğin kadar berbat.
En azından burada sana yardım edebiliriz...
Paul:Daha iyi ölmeme yardım edebilirsiniz.
Söylediğin şey bu. Daha iyi ölmeme yardım edebilirsiniz.



Geçmiş, Atlantik Okyanusu gibidir. Geçmişte kötü niyetli biriyken aldığım kararlar var ya,beni yansıtan onlar işte. Aynam onlar. Sonuçlarını tek başıma yaşamalıyım. Onları silip atamam. Onları Kimse silemez...



Kaç hayat yaşarız?
Kaç kez ölürüz?
Ölüm anında hepimizin 21 gram kaybettiğimizi söylerler.
21 grama kaç yaşam sığar?
Ne kadarı kaybolur?
21 gram ne zaman kaybolur?
Ne kadarı onunla gider?
Geriye ne kadarı kalır?
Geriye ne kadarı kalır?
21 gram...
Beş madeni paranın ağırlığı.
Bir kuşun ağırlığı.
Bir çikolata parçasının.
21 gram ne kadar ağırdır?





"Tanrı, saçının bir telinin kımıldayışını bile bilir."
"Birisi yanağına tokat atarsa, ona diğer yanağını da çevir."



P.S Bu kalbe nasıl sahip olduğumu bilmek bana çok acı veriyor…

12 Haziran 2010 Cumartesi

Stranger Than Fiction




Yönetmen : Marc Forster
Oyuncular : Will Ferrell,Maggie Gyllenhaal,Emma Thompson
Yıl : 2006
Maliyet :38 milyon$
Hasılat :54 milyon$


FİLME DAİR

(Lütfen Beni Öldürme)


“Truth is stranger than fiction”
Gerçekte olanlar bazen insanın hayal edebileceklerinden, kurgulayabileceklerinden bile daha gariptir...




Bu, Harold Crick adında bir adamın hikâyesidir Ve onun kol saatinin…




- Korkarım ki tarifleriniz bana, şizofreni olduğunuzu işaret ediyor.
- Hayır, hayır. Bu şizofreni değil. Sadece kafamda dolaşan bir ses bu.
Yani, bana yapacağım şeyleri söyleyen bir ses değil.Bana önceden yapmış olduğum şeyleri söylüyor.
Tamı tamına doğru ve çok da ağdalı bir dille.
- Bay Crick, sizinle konuşan bir ses olduğunu söylüyorsunuz.
- Hayır, benimle konuşmuyor. Beni anlatıyor.Kendi hayatımın bir baş rol oyuncusu gibiyim.
Ama sorun şu ki, bu ses gelip gidiyor. Sanki hikâyenin bana anlatılmayan başka kısımları var ve iş işten geçmeden benim bu kısımları öğrenmem gerekiyormuş gibi.



"Her hikâyenin yüzüne baktığında belli başlı iki anlam görürsün:
Biri hayatın devam ettiği, diğeri ölümün kaçınılmaz olduğudur.
Trajedi seni öldürür,
Komedi ise evlendirir.



Harold, bir gün öleceksin.
Bir gün.
Bir bankta kâlp krizinden,
Boğazında şeker kalarak.
Ya da tatildeyken kaptığın bir hastalık yüzünden.
Ama öleceksin. Her halükârda öleceksin.
Birinden kaçsan,bir başkası seni bulacak.
Ve seni temin ederim ki bu ölüm, ne onun yazdığı kadar şiirsel...
Ne de o kadar mânidar olacak. Üzgünüm
ama tüm tragedyaların tabiatı böyle Harold.
Kahraman ölür, ancak hikâye sonsuza dek yaşar…



Bazen kendimizi korku ve çaresizlik, sıradanlık ve kargaşa, umutsuzluk ve
trajedi içinde kaybederiz…



-Hayır, neden kitabı değiştirdin?
-Bir sürü sebebi var.O'nu öldüremeyeceğimi anladım.
-Gerçek olduğu için mi?
-Çünkü, bu roman öleceğini bilmeyen bir adamı anlatıyordu.
Ve adam ölüyordu. Ama adam öleceğini bilirse ve bunun sonucu ölürse...
İsteyerek ölür, çünkü bunu önleyemeyeceğini bilir.
Yani sen böyle birini yaşatmak istemez misin?



Ne tür bir hikâyenin parçası olduğunu öğrenmenin yolu ne tür bir hikâyenin parçası
olmadığını belirlemekten geçer…



P.S Bilin bakalım trajedi ile komedi arasindaki ince cizgiye ne denir?

7 Haziran 2010 Pazartesi

Mystic River








Yönetmen : Clint Eastwood
Oyuncular : Sean Penn,Tim Robbins,Kevin Bacon
Yıl : 2003
Maliyet :30 milyon$
Hasılat :157 milyon$
6 dalda oscar adaylığı
En iyi erkek oyuncu oscarı
En iyi yardımcı erkek oscarı

FİLME DAİR

(Gizemli Nehir)

"Sometimes I think, I think all three of us got in that car…"
Bazen düşünüyorum da, o arabaya üçümüz de bindik...



Is that my daughter in there?




Cinayet nedeni olarak aşk, para ya da nefreti elersek geriye bir şey kalmıyor.



Biri yaşadıklarını unutamıyor gittikçe zayıflıyor;diğeri yaptığı,yaşadığı onca şeyi unutuyor ve krallaşıyor...



Hiç küçük bir tercihin tüm hayatını nasıl değiştirebileceğini düşündün mü?
Hitler'in annesi onu aldırmak istemiş. Fakat son anda fikir değiştirmiş.



Birine zarar verince insan kendini yalnız hissediyor…




"We bury our sins here"
"Biz günahlarımızı bu nehire gömeriz"


P.S Nehir bazı şeylerin izlerini alıp götürebilse de , kalanların Gizemi beynimizi sarıyor…

6 Haziran 2010 Pazar

(500) Days of Summer




Yönetmen : Marc Webb
Oyuncular : Joseph Gordon-Levitt,Zooey Deschanel
Yıl : 2009
Maliyet :7,5 milyon$
Hasılat :58 milyon$


FİLME DAİR

(Aşkın (500) Günü)

"This is a story of boy meets girl. But you should know up front, this is not a love story..."
Bu, genç adamın genç kızla tanışma hikâyesidir.Ama şunu bilmelisiniz ki bu bir aşk hikâyesi değil…




Summer'a resmen âşık oldum. Gülüşünü seviyorum Saçlarını seviyorum. Dizlerini seviyorum.
Boynundaki kalp şeklinde olan doğum lekesini seviyorum. Konuşmadan önce bazen dudaklarını yalamasını seviyorum. Gülerken çıkardığı sesleri seviyorum.Uyurkenki hâlini seviyorum. Bu şarkıyı her duyduğumda aklıma onun gelmesini seviyorum.Bana hissettirdiklerini seviyorum. Sanki her şey mümkünmüş gibi.
Sanki….
yaşamaya değermiş gibi.




Her şey ortak bir şarkiyi sevmekle baslar…



Güzel bir kız, sırf seninle aynı tuhaf şeylerden hoşlanıyor diye ruh eşin olmaz, şapşal.Onun senin için doğru kadın olduğunu düşündüğünü biliyorum... Ama bence değil.
Bence sen sadece iyi şeyleri hatırlıyorsun. Bir dahaki sefere geçmişe döndüğünde tekrar bakmalısın bence.




- Bir kızdan hoşlandım...Daha doğrusu âşık oldum.Peki o ne yaptı? Resmen ağzıma sıçtı bıraktı.
- Derdin ne senin?
- Olay şu...
Her şeyi berbat ettim. Bir yanım onu unutmak istiyor bir yandan da, bu evrende beni mutlu edebilecek tek insanın o olduğunu biliyorum…



Tom: What happens when you fall in love?
Summer: You believe in that?
Tom: It's love, it's not Santa Claus.




Summer: Seni burada görebileceğimi biliyordum.
Beni getirdiğin günden beri burayı çok seviyorum.
Tom: Sanırım...
Sanırım "Tebrikler" demeliyim.
Summer: Gerçekten içinden geliyorsa tabii.
Tom: O zaman başka tabii...
Summer: İyi misin?
Tom: Er ya da geç iyi olacağım ya da olmayacağım.
Summer: Takım elbisen çok hoş.
Tom: Teşekkürler.
Summer: Jilet gibi olmuşsun.
Tom: Sen de öyle.
Summer: Teşekkür ederim.
Tom: İstifa ettim.
Summer: Ettin mi? Bilmiyordum.Harika!
Tom: Sen de...Evlenmişsin.
Summer: Evet...Çılgınca değil mi?
Tom: Bana söylemeliydin
Summer: Biliyorum.
Tom: Düğünde dans ederken.
Summer: Daha teklif etmemişti.
Tom: Ama hayatındaydı.
Summer: Evet.
Tom: O zaman benimle neden dans ettin?
Summer: Öyle yapmak istedim çünkü.
Tom: Sen, canın ne isterse onu yapıyorsun değil mi?

Tom: Kimsenin sevgilisi olmak istemiyordun, şimdiyse evlisin.
Summer: Bana da sürpriz oldu.
Tom: Asla anlayamayacağım galiba. Yani hiç mantıklı gelmiyor.
Summer: Birdenbire oldu.
Tom: Evet işte anlamadığım da o. Birdenbire olan ne?
Summer: Bir sabah uyandığımda biliyordum.
Tom: Neyi biliyordun?
Summer: Seninleyken asla emin olamadığım şeyi.
Tom :En kötüsü ne biliyor musun?
İnandığın her şeyin yalandan ibaret olduğunu fark etmek.
Summer: Ne demek istiyorsun?
Tom: Kadermiş, ruh eşiymiş… Gerçek aşk ve bütün o çocukça peri masalları.
Çok saçma Sen haklıydın, seni dinlemeliydim.
Summer: Hayır.
Tom: Evet.
Tom: Neden gülüyorsun?
Summer: Tom.
Tom: Efendim?
Neden bana öyle bakıyorsun?
Summer: Çünkü...
Pastanede oturmuş Dorian Gray okurkenbir adam geldi ve bana kitap hakkında sorular sordu.
Şimdi o adam benim kocam.
Tom: Evet.Yani?
Summer: Yanisi:
Ya sinemaya gitseydim?
Ya öğle yemeği için başka bir yere gitseydim?
Ya oraya 10 dakika geç gitseydim?Her şey olması gerektiği gibiydi.
Ben de sürekli "Tom haklıydı" diye düşünmeye başladım.
Tom: Hadi canım.
Summer: Evet, düşündüm.Evet.
Summer: HAKLI OLMADIĞIN TEK ŞEY BENDİM...



“Tom'un hayatta öğrendiği
bir şey varsa, o da...
Basit bir günlük olayın üstüne olağanüstü kozmik anlamlar yüklenmemesi gerektiğiydi.”



P.S “Bir kadını unutmanın yolu onu edebileştirmektir."

3 Haziran 2010 Perşembe

The Curious Case of Benjamin Button








Yönetmen : David Fincher
Oyuncular : Cate Blanchett,Brad Pitt
Yıl : 2008
Maliyet :150 milyon$
Hasılat :334 milyon$
13 dalda oscar adaylığı
3 oscar sahibi

FİLME DAİR

(Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi)


"Our lives are defined by opportunities, even the ones we miss..."
Hayatlarımızı bazen yakaladığımız fırsatlar belirler,bazende kaçırdığımız...



"Bizi hayatta neyin beklediğini asla bilemeyiz; Fakat
hayat kimsenin kontrol edemediği ,yaşamların ve olayların kesişiminden ibarettir.”



Hiçbir şey için asla çok geç değildir
ya da benim durumumda, istediğin kişi olmak için çok erken değil.




Bazı insanlar,nehir kıyısında oturmak için doğar.
Bazılarına yıldırım çarpar.
Bazılarında müzik kulağı vardır.
Bazıları sanatçıdır.
Bazıları yüzer.
Bazıları düğmelerden anlar.
Bazıları Shakespeare'ı bilir.
Bazıları annedir. Ve bazıları, dans eder.




Doğum günün kutlu olsun.
Sana iyi geceler öpücüğü verebilmek isterdim.
Beş yaş:
"İlk gününde seni okula götürebilmek isterdim.”
Altı yaş:
"Orada olup sana piyano çalmayı öğretebilmek isterdim."
Onüç yaş :
"Bir oğlanla flört etmemeni söyleyebilmek isterdim."
"Kalbin kırıldığında sana sarılabilmek isterdim."
"Baban olabilmek isterdim."



Olaylar karşısında son derece kızabilirsin. Küfredebilir, kadere lanet okuyabilirsin.
Ama yolun sonuna geldiğinde, her şeyi bırakmak zorundasın.



Zamanın sınırı yoktur, istediğin zaman başlayabilirsin.
Değişebilir ya da aynı kalabilirsin. Bunun bir kuralı yoktur.
En iyisini ya da en kötüsünü yapabiliriz.
Umarım, sen en iyisini yaparsın.
Umarım, seni şaşırtacak şeyler yaşarsın.
Umarım, daha önce hiç hissetmediğin şeyler hissedersin.
Umarım, değişik bakış açıları olan insanlarla tanışırsın.
Umarım, gurur duyacağın bir hayatın olur.
Öyle olmadığını anlarsan,
Umarım, en baştan
başlayacak gücü bulursun.



Düşündüm de sen 1918'de doğmuşsun,
49 yıl önce. Ben 43 yaşındayım. Hemen hemen aynı yaştayız. Ortada buluştuk.
Sonunda birbirimize yetişebildik…

“Sevdiğiniz insanların, kimsenin onlara zarar veremeyeceği yataklarında uyuduğunu bilmek,huzur verici, hatta rahatlatıcı bir şeydir…”
"Bazen en az hatırladığımız insanların üzerimizde büyük etkisinin olması çok tuhaf bir şey…"
"Beni yedi kez yıldırım çarptığını söylemiş miydim?"

P.S Herkes kendini bir şekilde farklı hisseder.Ama hepimiz aynı yere gidiyoruz. Sadece farklı yollardan yürüyoruz, hepsi bu...